NFT’ler ve Mevcut Sınai Mülkiyet Mevzuatı Çerçevesinde Hak Sahipliği Kapsamları

Frankenstein’ın dijital kovalamacası

 

Yüzyıllar boyunca medeniyet, insanlığın tutkusuna ve azmine rağmen oldukça yavaş bir şekilde ortaya çıkmış ve neredeyse her türlü gelişmeyi tarafsız ve genel olarak kabul gören bir yasal altyapı temelinde kolaylıkla düzenlemeyi mümkün kılmıştır.

 

Yakın geçmişte ise, sanayi devrimleri ile modernleşme sırasında bu gelişmeler artık bir kovalamaca haline gelmiş, ilerlemeler kaçınılmaz olarak evrimleşen teknolojinin ortasında meydana gelse de insanlar teknolojik atılımları evcilleştirebilmişlerdir.

 

Bu “kovalamanın” ne zaman insanlık için bir “sürüklenme” haline geldiğini anlamak için son birkaç on yıla, özellikle de en sonuncusuna bir göz atmak gerekiyor. 30 yıl önce, internetin şu anda bilinen hali, dünya çapındaki ağını geri döndürülemez bir şekilde örmeye başlamış, insanları ve nesneleri kati suretle kenetlemiştir. Bunu ise ilk taşınabilir bilgisayarlar ve ardından akıllı telefonlar ve akıllı cihazlar ile mobilite izlemiştir. Bu bağlanabilirlik ve mobilite sayesinde, insanlar sadece fiziksel olarak var olmakla kalmayıp aynı zamanda dijital olarak “çevrimiçi” olmaya başlamışlardır ve bu dijital olarak çok sayıda – hatta belki sonsuz ve sınırsız ortamlar ise insanlığın hayal gücü ile sınırlı olan sonsuz olanaklara sahiptir.

 

Bu şekilde yaratılan dijital bir evren, gerçek evrenle bir benzerlik göstermektedir: ikisi de kontrolsüz genişler. Dijital evrenin bu genişlemesi, insanların ve en önemlisi de otoritelerin yukarıda bahsedilen “sürüklenmesinin” sebebidir çünkü teknoloji artık yüksek nitelikli ve maliyetli ekipmanlardan bireylerin kişisel imkanlarına indirgenmiş durumdadır.

 

Böylesine ulaşılabilir bir teknoloji kapitalist çağın bir meyvesi olduğu için, bu dünyanın elbette finansal bir yönü de mevcuttur. Artık sadece alışılagelmiş satın alma yöntemleri, emtialar ve ödeme araçlarından bahsetmiyoruz; günümüzde dijital para birimleri var ve bu tür dijital para birimleri hem fiziksel hem de dijital varlıkları satın alabiliyor.

 

Bu bizi, sahiplerine devredilebilir blok zinciri mülklerine sahip olma hakkı veren dijital varlıklar konusuna getirmekte ve bu mülkler, mevcut uygulamaların kolayca baş edemediği yasal endişeleri beraberinde getirmektedir.

 

Dijital bir varlığın her işlemini kaydeden dijital bloklarla bir zincir meydana getirerek blok zincirler oluşturulur ve bunlar üzerinde tokenların (blokzincir ekosisteminde dijital olarak aktarılabilen jetonlar) mülkiyeti saklanır. Bunlar bölünebilir ve dönüştürülebilir olduğunda, Fungible Token (Değiştirilebilir Jeton) olarak adlandırılır, ancak bunlar bu yazının odak noktası değildir. Öte yandan, Non-Fungible Token (NFT) (Değiştirilemez Jeton – Türkçe’de kabul edildiği şekliyle “Nitelikli Fikri Tapu”) benzersizdir ve dönüştürülemez ve değiştirilemez, bu nedenle tapusu olan fiziksel varlıklar olarak görülmelidir. Basitçe söylemek gerekirse, NFT satın alındığında, ilgili dijital öğeyi barındıran bir sunucu siteye bir URL’nin doğrulanmış sahipliğini verir. Bu dijital öğe, NFT’nin ilgili olduğu temel dijital veya fiziksel varlığın ayrıntılarını ve telif hakkı sahibine belirli bir yüzdede bir telif ücreti ödenmesi gibi NFT ile ilgili belirli hakları içeren bir yazılım kodu olan bir akıllı sözleşme ile korunur.

 

 

Bu neden günümüzde bir belirsizlik konusudur?

 

Yukarıda bahsedildiği gibi, değiştirilemez bir token olduğunda varlık, koleksiyonlardan yaratıcı sanata, etkinlik biletlerinden müziğe, alan adlarından üyelik kartlarına ve benzerlerine herhangi bir şeydir, ancak en basit şekliyle örneğin yalnızca sıradan bir çizimdir.

 

Yukarıda belirtilen NFT’lerin tümü için diğer birçok örnekle birlikte ortak bir önemli özellik mevcuttur: bunlar bir kişi ve/veya bir kişi tarafından yaratılan ve yasal olarak korunan bir yapay zeka tarafından basılan ve böylece sahibine mülkiyet hakkının yanı sıra telif hakkı veren bir varlık haline gelirler.

 

Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO), Edebiyat ve Sanat Eserlerinin Korunmasına İlişkin Bern Sözleşmesi’nin NFT’ler için de geçerli olduğuna hükmetse de, bu tür bir telif hakkı konusu günümüzde fikri mülkiyet uygulamalarının ana endişe kaynaklarından biridir çünkü onu belirsiz kılan şey, bir NFT’nin dijital bir meta olması ve bir NFT’nin satışının, temeldeki sanat eserinin fikri mülkiyetinin devredilmesi veya lisanslanması anlamına gelmemesidir. Avrupa Birliği’nin telif hakkı ve benzeri haklara ilişkin 2019/790 sayılı Yönergesi bu konuda yol gösterici olabilir.

 

Bu belirsizliğin yaygın olarak bilinen sebebini anlamak için, Çin mahkemesinin Shenzhen Qice Diechu Cultural Creativity Co., Ltd., (bundan böyle Qice olarak anılacaktır) ve Bigverse arasındaki halihazırda bir NFT ile ilgili telif hakkı ihlali davası olarak adlandırılan kararına bir göz atalım.

 

Dava bir ihlal davası olsa da, mahkemenin kararı ve tavsiyesi, NFT sahipleri ile bu NFT’nin telif hakkı sahipleri arasında gelecekte doğabilecek anlaşmazlıklarla ilgilidir.

 

Davanın çıkış noktası, aşı yaptıran karikatür bir kaplan resminin satışına kadar uzanmaktadır. Ma Qianli’nin “I am not a chubby tiger” (Ben tombul bir kaplan değilim) adlı eseri Çin NFT pazarı BigVerse’de listelenip 899 Yuan’a satılmış ve satış üzerine Qice, ilgili karikatürü içeren NFT’nin, eserin mülkiyetinden doğan haklar üzerinde münhasır yetkiye sahip olduğu ve dolayısıyla telif hakkını ihlal ettiği gerekçesiyle bir dava açmıştır.

 

BigVerse ise savunmasında, söz konusu NFT’nin şirket tarafından değil, kullanıcı tarafından yüklendiğini ve günlük olarak çok sayıda NFT yüklendiğini, şirketin her bir telif hakkı sahibini kontrol etme gibi bir kapasitesi olmadığını ve ancak şikayet üzerine satışı durdurabildiğini belirtmiştir.

 

Duruşmada mahkeme, BigVerse’ün ilgili NFT’nin sahibinin aynı zamanda eserin telif hakkına sahip olup olmadığını kontrol etmediğine ve dolayısıyla “bilgi ağları aracılığıyla eseri yayma hakkının” ihlalini kolaylaştırmaktan kusurlu olduğuna karar vermiştir.

 

Bu davadan çıkarılması gereken sonuçlar şunlardır: bir NFT satın almak, temeldeki eserin fikri mülkiyetini ne aktarır ne de lisans verir; doğrulanmamış bir NFT’nin satışı, telif hakkı sahibinin “dağıtım hakkını” ihlal etmez, bunun yerine “bilgi ağları aracılığıyla eseri yayma hakkını” ihlal eder; NFT’nin meşru yaratıcısı, sanat eserinin dijital kopya sahibi değil, telif hakkı veya lisansın sahibidir; diğer tüm e-ticaret platformlarından farklı olarak, özellikle eserlerin doğrulanması ve mülkiyeti ile ilgili ön incelemeler çok daha güçlü ve komplike olmalıdır.

 

Bu yazının bir sonu olsa da, bu konunun bir sonu henüz yok. WIPO’nun fikri mülkiyet yasalarının mı NFT’lere uyarlanması, yoksa NFT’lerin mi fikri mülkiyet yasalarına uyarlanması gerektiği konusundaki tartışmaları bir yana dursun, insan ırkı ile hızla gelişen teknolojiler arasındaki yukarıda bahsedilen kovalamaca devam etmektedir ve öyle görünüyor ki blok zinciri teknolojisi, düzenleme veya düzenleyici kurumlar olmadan var olabilmekte ve neredeyse hiçbir düzenlemeye uyması gerekmemektedir. Bu nedenle, bu yazıda yalnızca bir örnek tartışılsa da, özellikle dijital varlıklarla ilgili fikri mülkiyet haklarının devredilebilirliği konusunda hala yanıtlanması gereken birçok soru işareti mevcuttur ve üstel teknolojik ilerlemeler göz önüne alındığında, bu yanıtların bulunması kolay olmayacaktır.

Referanslar:

 

 

 

 

 

 

Simaj Patent Logo